Bitki Dünyası

Ağaçlarla İlgili Temel Kavramlar

1 – TEMEL KAVRAMLAR

Ağaç Nedir?

Ağaç Nedir? Boyu en az 5 metre , çapı da 10 cm'den aşağı olmayan, dal sürgün ve yapraklarının oluşturduğu tepe tacını tek bir gövde üzerinde taşıyan, her yıl çap artımı yaparak kalınlaşan , sürgün vererek boylanan, hücrelerinin büyük bölümü odunlaşmış olan, uzun ömürlü bitkilere AĞAÇ denir...



Bir ağaç; temel olarak kök, gövde, dal ve yaprak olmak üzere 4 ana organdan oluşur. Bu organların biçim, boyut, yoğunluk, hacim, ağırlık, boy, çap, yıllık artım gibi özellikleri ağacı biçimlendiren temel özelliklerdir...

Bir ağacın yaşayıp gelişebilmesi için; ışık, sıcaklık, CO2, O2, su ve mineral madde gereklidir.

Ağaçların; topraktan su ve mineral maddelerini, havadan ise karbondioksiti almak, güneş enerjisini kullanarak organik madde üretmek, havaya oksijen vermek, canlılara besin ve barınak sağlamak gibi çok önemli işlevleri vardır.
Ağaçlar bu işlevleri yerine getirirken çevrelerindeki canlı ve cansız tüm varlıklarla karşılıklı olarak birebir ilişki ve etkileşim halindedirler. Bu yüzden ağaçlar içinde bulundukları ekosistemler için vazgeçilmez elemanlardırlar. Ağaçların yok olması; yaşama ortamının bozulması ve iklimin olumsuz yönde etkilenmesi ve devamında yaşam zincirinin kopması, en sonunda da tüm yaşamın yok olması anlamına gelir...

Ağaçlar ışık, yer, su ve mineral maddeler yüzünden birbirleriyle amansız bir rekabet içerisine girerler. Bu rekabette baskın çıkabilmek ve dolayısıyla hayatta kalabilmek için tepe ve köklerini hızla geliştirmeye çalışır, gölgeye dayanıklı yaprak üretir, işlevini kaybeden organlarını (yaprak - dal - kök) terkeder, rakiplerini gölgeleyerek altetmeye çalışırlar. Bazı ağaç türleri (ceviz, meşe, huş, dişbudak, ıhlamur gibi..) kök ve yapraklarından salgıladıkları sıvı ve gazlarla komşu bitkilere zarar bile verebilirler...

Ağaçlar olgun çağa geldiklerinde ulaşacakları boylara göre üç sınıfa ayrılmaktadır.

Birinci Sınıf Ağaçlar:
100 - 150 Yaşlarında takriben 35 - 40 m. boylanabilen ağaçlar bu gruba girer:
(Ladin, Melez, Sedir, Duglas, Sekoya, Sançam, Karaçam, Meşeler, Kayın, Dişbudak, Çınaryapraklı Akçaağaç, Ihlamur, Karaağaç, Kızılağaç, Okaliptus gibi..)

İkinci Sınıf Ağaçlar:
İleri yaşlarda 25 m boylanabilen ağaçlar bu gruba girer:
(Kızılçam, Fıstıkçamı, Servi, Porsuk, Ardıç, Çınar, Titrekkavak, Sahra Akçaağacı, Gürgen, Söğütler gibi..)

Üçüncü Sınıf Ağaçlar:
İleri yaşlarda ancak 8 - 10 m. boylanabilen ağaçlar bu gruba girer:
(Andız, Fenike Ardıcı, Akçaağaç, Kızılcık, Çitlenbik, Mazı Meşesi, Pırnal Meşesi, Keçiboynuzu, Defne, Tesbih ağacı gibi..)

Meşcere:
Ormancılık bilimleri açısından meşcere, çok sayıda ağacın geniş bir alanda birbirini etkileyecek sıklıkta ve birarada bulunması halidir.

Orman:
Ele alış biçimi ve ele alan kişinin amacına göre Orman kavramının farklı tanımları ile karşılaşılmaktadır. Bir şairin, yazarın ve ressamın Orman anlayışı ile, geçimini ormandan sağlayan kırsal kesim halkının ormana bakış açıları birbirinden çok farklıdır. Büyük metropolde yaşayan insan gözünde Orman; temiz hava, kaliteli içme suyu ve türlü rekreaktif etkinliklerin yapılabildiği doğa parçası iken, ormancılık, arıcılık ve hayvancılık yaparak geçimini sağlayan halk gözünde Orman; hayatını idame ettirebileceği iş ve çalışma ortamıdır.
Ormancılığın değişik bilim dalları da uğraş alanlarına ve bakış açılarına göre ormanı farklı şekilde tanımlamaktadır.

Hukukçu gözünde orman:
`Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları, yerleriyle birlikte orman sayılır.` Ancak; sazlıklar, step bitkileriyle örtülü yerler, dikenlikler, parkıar, şehir koruluklan, mezarlıklar, yüzölçümü 3 hektardan az olan sahipli arazi üzerindeki ağaçlık alanlar orman tanımı içine girmemektedir (6831 Sayılı Orman Kanunu Madde 1.)
Orman ürün ve hizmetlerinin oluşumunu inceleyen ve bu kaynakların miktarını arttırmayı amaç edinen Orman Hasılat Bilgisi yönünden Orman; Baskın elemanı ağaç ve ağaççıklardan oluşan otsu ve odunsu bitkilerin diğer mikro ve makro organizmalarla birlikte meydana getirdiği bir yaşam birliğidir.
Çeşitli ormancılık disiplinlerinin kendi yönlerinden yaptığı tanımların ortak özelliklerine dayanarak ormanı; `Belirli yetişme ortamlarında var olan ve gelişen, ana elemanı ağaç ve ağaççık olmak üzere, diğer bitkisel, hayvansal ve mineral elemanlardan oluşan, bu elemanlar arasında karşılıklı etkileri ve kendine özgü yaşam birliği olan bir doğa varlığı, topluma orman ürünleri ile diğer foknsiyon ve hizmetler sağlayan ulusal bir servet..` biçiminde tanımlayabiliriz. (ERASLAN, 1983, S.27).

Çalı ve Ağaçcık:
Ömürleri kaç yıl olursa olsun, boyları hiç bir zaman 5 m . yüksekliğe ulaşamayan Sandal, Kocayemiş, Akcakesme , Funda ve Karaçalı gibi odunsu bitkiler çap ve boylarına göre Çalı veya Ağaçcık olarak anılmaktadır . Çalılar çok yıllık odunsu bitkiler olup ağaçlardan boyunun kısalığı ve uzamayı temin eden bir orta sürgünün olmayışı ile ayrılır.
 

Tek Ağaç
:
Ormancılık bilimleri açısından tek ağaç: kök, gövde ve taç (tepe) gibi üç ayrı organa sahip olan ve en az 5 m. yüksekliğe ulaşan çok yıllık odunsu bitkilere Ağaç adı verilmektedir.

Bu tanımı biraz daha açarsak;

Ağaç:
Boyu en az 5 metre, çapı da 10 cm'den aşağı olmayan, dal sürgün ve yapraklarının oluşturduğu tepe tacını tek bir gövde üzerinde taşıyan, her yıl çap artımı yaparak kalınlaşan, sürgün vererek boylanan, hücrelerinin büyük bölümü odunlaşmış olan, uzun ömürlü bitkilere AĞAÇ denir...

Meşcere:
Ormancılık bilimleri açısından meşcere, çok sayıda ağacın geniş bir alanda birbirini etkileyecek sıklıkta ve birarada bulunması halidir.

Orman:
Ele alış biçimi ve ele alan kişinin amacına göre Orman kavramının farklı tanımları ile karşılaşılmaktadır. Bir şairin, yazarın ve ressamın Orman anlayışı ile, geçimini ormandan sağlayan kırsal kesim halkının ormana bakış açıları birbirinden çok farklıdır.
Büyük metropolde yaşayan insan gözünde Orman; temiz hava, kaliteli içme suyu ve türlü rekreaktif etkinliklerin yapılabildiği doğa parçası iken, ormancılık, arıcılık ve hayvancılık yaparak geçimini sağlayan halk gözünde Orman; hayatını idame ettirebileceği iş ve çalışma ortamıdır.

Ormancılığın değişik bilim dalları da uğraş alanlarına ve bakış açılarına göre ormanı farklı şekilde tanımlamaktadır.

Hukukçu gözünde orman:
"Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları, yerleriyle birlikte orman sayılır." Ancak; sazlıklar, step bitkileriyle örtülü yerler, dikenlikler, parkıar, şehir koruluklan, mezarlıklar, yüzölçümü 3 hektardan az olan sahipli arazi üzerindeki ağaçlık alanlar orman tanımı içine girmemektedir (6831 Sayılı Orman Kanunu Madde 1.)

Orman ürün ve hizmetlerinin oluşumunu inceleyen ve bu kaynakların miktarını arttırmayı amaç edinen Orman Hasılat Bilgisi yönünden Orman;
Baskın elemanı ağaç ve ağaççıklardan oluşan otsu ve odunsu bitkilerin diğer mikro ve makro organizmalarla birlikte meydana getirdiği bir yaşam birliğidir.

Çeşitli ormancılık disiplinlerinin kendi yönlerinden yaptığı tanımların ortak özelliklerine dayanarak ormanı;

"Belirli yetişme ortamlarında var olan ve gelişen, ana elemanı ağaç ve ağaççık olmak üzere, diğer bitkisel, hayvansal ve mineral elemanlardan oluşan, bu elemanlar arasında karşılıklı etkileri ve kendine özgü yaşam birliği olan bir doğa varlığı, topluma orman ürünleri ile diğer foknsiyon ve hizmetler sağlayan ulusal bir servet.."

biçiminde tanımlayabiliriz. (ERASLAN, 1983, S.27).

Çalı ve Ağaçcık:
Ömürleri kaç yıl olursa olsun, boyları hiç bir zaman 5 m . yüksekliğe ulaşamayan Sandal, Kocayemiş, Akcakesme , Funda ve Karaçalı gibi odunsu bitkiler çap ve boylarına göre Çalı veya Ağaçcık olarak anılmaktadır .
Çalılar çok yıllık odunsu bitkiler olup ağaçlardan boyunun kısalığı ve uzamayı temin eden bir orta sürgünün olmayışı ile ayrılır.


Açıktohumlular (Gymnospermae)

1. Subdivisio (Altbölüm): Gymnospermae (Açıktohumlular)

Çoğunlukla ağaç ya da ağaççık, seyrek de olsa çalı biçiminde olan bitkilerdir. Bütünüyle odunsu olan bu bitkiler, genellikle yapraklarının tamamını birden dökmediği için dört mevsim yeşil kalabilirler. Yaprakları çoğunlukla iğnemsidir. Bununla birlikte pulsu, yelpaze, şeritsi ya da tüysü tipte yapraklı olanları da vardır.

Odun boruları (ksilem) ve soymuk boruları (floem) yapılarından oluşan vasküler sisteme sahiptirler. Odun yapıları gövdede bir daire üzerine dizilmiş açık koleteral iletim demetleri içerir. Bu nedenle de ikincil kalınlaşma gösterirler.

Name:  floem.jpg

Views: 701

Size:  10.6 KB

Bir ya da iki eşeyli bitkilerdir. Genel olarak erkek kozalaklar bir eksen üzerinde üstüste binmiş yapıda mikrosporofillerden oluşmuştur. Pul ya da kalkan biçiminde olan mikrosporofillerin karın kısmında çoğunlukla 2 bazen 4 polen kesesi (mikrosporangiyum) gelişir. Bu keselerde bulunan mikrospor ana hücresi, mayoz bölünme geçirerek mikrosporları, bunlar da polenleri verir. Açık tohumlularda polen üretimi oldukça fazla olup, her bir erkek kozalak birkaç milyon polen üretebilir. Bazı üyelerinin polenlerinde, polenin rüzgarla uçmasını sağlayan 2-3 hava keseciği bulunabilir.
Dişi kozalak genelde erkek kozalağa benzer. Bir eksen üzerinde sarmal dizilmiş makrosporofillerden oluşmuştur. Her bir makrosporofilin üst kısmında iki tohum taslağı bulunur. Tohum taslaklarında da makrosporangiyumlar yer alır.

Bu gruptaki bitkilere Açık Tohumlular denilmesinin nedeni;
tohumun bir yapıyla kapanmamış olarak açıkta bulunmasıdır. Tozlaşmaları genelde rüzgarla olur. Doğrudan doğruya mikrofil üzerine gelen polenler, polen odacığında çimlenirler ve polen tüpü oluşur. Bu sırada generatif hücrenin çekirdeği bölünerek iki sperma çekirdeği verir. Polen hortumuyla arkegonyumlar içine sokulan bu sperm çekirdekleri yumurta hücresini döller. Embriyonun etrafında tohum kabuğu (testa) bulunur. Döllenmeden sonra tohum taslağı örtüsü genellikle odunsu bir yapı kazanır; ancak bazı gruplarda meyveyi andıran bir yapı da ortaya çıkabilir. Tohumların olgunlaşma süreleri 1-3 yıl arasındadır. Günümüzde 600 ile 1000 türle temsil edilmektedirler.

Gymnospermae 3 sınıfa ayrılır.

1. Classis (Sınıf): Cycadopsida
2. Classis (Sınıf): Coniferopsida
3. Classis (Sınıf): Gnetopsida

1. Classis (Sınıf): Cycadopsida (Sikatlar)

Kambiyum büyümesi sürünme biçiminde olan tohumlu bitkilerdir. Tüysü yapıda, palmiye ya da eğreltiotlarının yapraklarına benzer yapraklara sahiptirler. Tohum taslağı (ovül) kapalı değildir. Sperm kamçılı ve hareketlidir; fakat tohum taslağı içine polen tüpüyle taşınırlar.

Üç takıma ayrılırlar:

1. Ordo (Takım): Pteridospermales
2. Ordo (Takım): Cycadales
3. Ordo (Takım): Bennettitales

2. Classis (Sınıf): Coniferopsida (Koniferler)

Bazı üyeleri fosil olmuş, erkek ve dişi kozalakları ayrı olan, genelde iğne yapraklı, ağaçsı bitkilerdir.

Başlıca üç takıma ayrılır:

1. Ordo (Takım): Cordaitales
2. Ordo (Takım): Ginkgoales
3. Ordo (Takım): Coniferales

3. Classis (Sınıf): Gnetopsida

Açıktohumlu bitkilerin bu sınıfı, bitki tarihi ve filogenik yönden çok önemlidir. Fosillerinin bulunmayışı ve çok özel karakterler taşımaları nedeniyle, Kapalıtohumluların evriminde önemli işlevleri olduğu ve evrimlerinin sonuna geldikleri düşünülür.
Çoğunlukla Açıktohumlu karakteri taşımalarına rağmen, sekonder odunlarında trakelerin bulunuşu, takımlarından birinde bulunan bitkilerde geniş ve ağsı damarlanma gösteren yaprakların varlığı, çiçeklerinde basit bir periantın olması, iki tohum çeneği (kotiledon) içermeleri, tozlaşmada entogamiye rastlanması ve reçine kanalları içermemeleri, bu sınıfın Açıktohumlularla Kapalıtohumlular arasında da geçit oluşturmuş olabileceğini düşündürmektedir.

Bu sınıfın 3 takımı vardır:
1. (Ordo) Takım: Ephedrales
2. (Ordo) Takım: Welwitschiales
3. (Ordo) Takım: Gnetales 
Kapalıtohumlular (Angyospermae)

1. Subdivisio (Altbölüm): Angyospermae (Kapalıtohumlular)

Kapalı tohumlu Bitkiler; bitkiler dünyasının en gelişmiş olanlarını nefsinde toplamaktadır. Gelişim yönünden Açıktohumluların (Gymnospermae) üstünde bulun*maktadır.

Bu alt şubenin 300 kadar familyası, 10.000 kadar cinsi, 200.000 ka*dar türü, türlerin de bir çok çeşidi (varyetesi) ve yüzbinlerce formu vardır.

Kuzey yarımkürede yaygın olarak bulunmakla beraber, Güney ya*rımkürede daha geniş ormanlar, çalılıklar, orman altı bitkiler duru*munda, çok daha zengin türlerle temsil olunurlar. Kuzey yarımküre*nin ılıman bölgelerinde saf ya da, daha çok görüldüğü gibi, îğneyapraklılarla karışık orman kuruluşlarında bulunurken Güney yarımküre*nin nemli ve sıcak çevrelerinde saf ya da karışık yapraklı ormanlar durumunda görülürler.

Kapalı tohumluların özellikleri ve Açık tohumlularla olan bazı ayrılıkları :

1 - Kapalıtohumlu bitkiler otsu ya da odunsu bitkilerdir. Ot, çalı, ağaççık ya da ağaç durumunda bulunurlar. Açıktohumlular ise çalı, ağaççık ya da ağaç durumunda görülürler. Otsu olanlarına rastlanmaz.

2- Açıktohumlular çok boylu ağaç durumunda görüldüğü halde Kapalıtohumlular, Okaliptüsler dışında, fazla boylanmaz.

3- Kapalı tohumlular'da. Tohum tomurcukları (yumurtacık) tek ya da çok meyve yaprağından meydana gelen ve meyve yaprağının birleşmesiyle kapalı durumda olan yumurtalık içinde bulunur. Buna karşılık Açıktohumlular'da meyveyaprağı hiç bir zaman kapalı değildir.

4- Kapalı olan meyve yaprakLarının üst bölümünde dişicik borusu (boyuncuk, iğne, style) bunun ucunda da tepecik (istigmat) vardır.

5- Çiçektozu Gymnospermae'lerde olduğu gibi doğruca mikropile değil tepecik üzerine konar.

6- Çicektozunda gelişen erkek gametofit'Ler Angiospermae'lerde iki hücreden ibaret olup birisi generatif, diğeri ise vegetatif'dir. Gymnos*permae'lerde böyle olmayıp çok hücrelidir.

7- Kapalıtohumlular'da çiçektozlarının tepecik üzerine taşınması rüzgâr, böcek, kuşlar ya da su aracılığı ile olur. Buna karşılık Açıktohumlu Bitkilerde, Gnetinae'ler dışında olanlarda rüzgârla olmaktadır.

8- Kapalıtohumlular'da döllenme çift olduğu halde, Açıktohumlu*lar'da bir döllenme görülür.

9- Kapalıtohumlular'da Endosperm döllenmeden sonra meydana gelir. Buna karşılık Açıktohumlular'da döllenmeden önce oluşur.

10- Kapalıtohumlular'da Traheid'lerden başka Trahe'lerde bulunur. Bu durum ilk kez Açıktohumlular'dan Gnetinae'lerde görülür. Diğer Açıktohumlu Bitkilerde ise yalnızca Traheid'ler vardır.

11- Kapalıtohumlular'da çiçekler çoğunlukla örtü yapraklarıyle (Perianth) çevrilmiş durumdadır. Özellikle böcek ve kuşlar aracılığı ile tozlanan bitkilerde çiçekyaprakları renklidir. Bundan başka güzel koku*lu ve balÖzu (Nektar) olan çiçeklere'de çokça rastlanır. Bu durum Açıktohumlu bitkilerde görülmez.

12 - Kapalıtohumluların birçok türlerinde besi maddelerinin toplanmış bulunduğu yumrular, soğanlar ve rizom'lar görülür.
Bitki Sistematiğinin Kısaca Tarihsel Seyri

Bitki Sistematiğinin Kısaca Tarihsel Seyri

Bitki sistematiğinin tarihçesi M.Ö. 300 yıllarına değin inmektedir. Theophrastos (M.Ö.372-287), bu alanda ilk işlev gösteren ve botaniğin babası unvanı*nı alan yunanlı bir bilgindir. Theophrastos bitkileri dış görünüşlerine göre ağaçlar, çalılar, yarı çalılar ve ot*lar olarak ayırmıştır. Ayrıca, kültür ve doğal bitkiler olarak ta ayırmıştır. Bunlara ilave olarak, bugünkü görüşlere uyan bir yıllık, iki yıllık ve çok yıllık bitkiler olarak bir ayırımda da bulunmuştur.

Bu bilginden sonra bitki sistematiği konusunda çalışan bilginlerden
Dioskorides ve Plinius (M.Ö. 23- M. S. 79),
Caesalpinus (1519-1603),
Bauhin (l54i-1603),
Ray(Rajanus) (1628-1705) gibi bilgin*ler söylenmeye değer olanlar arasındadır.

Burada Plini*us'tan sonra büyük bir boşluk var gibi görünüyorsa da 15. yüzyıla değin Theophrastos, Dioskorides ve Plinius'un ortaya koyduğu esaslara bağlı kalan ve onların yöntemleri*ni aynen ya da değiştirerek kullanan birçok bilginler olmuştur. 15.yüzyılın ortalarından 17. yüzyılın ortalarına değin bitki sistematiği konusundaki çalışmalar çoğunluk*la tıbbi bitkiler alanında toplanmıştır. Bunlardan söy*lenmeye değer olanlar arasında Fuchs, Gesner ve Gerard bulunur. Bu devreye genel olarak Herbalistler devri adı verilir.

Rajanus'tan sonra Joseph Pitton de Tournefort (1656-1708) adlı Fransız botanikçi, bitkileri yirmiiki sınıfta toplamıştır. Bitkileri ağaç, ağaççık ve ot*sular olarak ayıran son botanikçidir. Tournefort'un bit*ki sistematiğine en önemli hizmeti cins (genus) kavramını getirmiş olmasıdır. Salix, Populus, Fagus, Betula, Verbena gibi cinsler Tournefort tarafından verilmiş olup,günümüzde de aynen kullanılmaktadır.

Sistematik botanik ve Zooloji konularında en çok şöh*ret yapan ve günümüzde de kullanılan esasları getiren bilgin ise Linnaeus (Linne) (17O7-1778) adlı İsveç'li bir bilim adamıdır.

1737 yılında yayınladığı "Genera Plantarum" (Bitki Cinsleri) adlı yapıtında bitkileri çiçek yapılarına göre cins düzeyinde tavsif etmiştir. 1753 yılında yayınladığı "Species Plantarum" (Bitki Türleri) adlı yapıtında da 1000 cins ve 6000 kadar bitki türü tavsif etmiştir. Linne bu eserinde türleri stamen ve pistil sayılarına ve yapılarına göre 24 sınıfta toplamıştır.

Linne, bitki türlerini adlandırmada ikili adlandırma (Biner Nomenclatür) yönteminin kurucusu olmuştur. Aynı zamanda, "Species Plantarum" adlı eserinin yayınlan*dığı yıl olan 1753 yılı modern botanik nomenclatürün de başlangıç tarihi olarak, uluıslararası botanik nomenclatürü kodunun 13. maddesine göre 1 Mayıs 1753 yılı “Tohunlu bitkiler ve Eğreltiler” için geçerli adlandırmanın başlan*gıç tarihi olarak benimsenmiştir.


Daha sonra, Juasieu (1748-1836), De Candolee (l778-l841), Bentham (1800-1864) ve Hooker (1817-1911) gibi bilginlerle bitki sistematiğinde Darwin 'in Evolüsyon (evrim) teorisini ortaya koyduğu 1859 yılına değin gelinmektedir. Bu tarih, bitki sistema*tiği konusunda yapılan çalışmaları ikiye ayırmaktadır. Bi*rinci devreyi buraya değin işlemiş bulunuyoruz.
Darvin'in evrim teorisinin yayınlanmasından sonra yapılan bitki sistematiği çalışmalarında bitkiler daha önce olduğu gibi yalnızca dış görünüşlerine göre değil, filogenetik durumları esas alınarak sınıflandırılmıştır. Bu dev*reye adlarını yazdıran ünlü botanikçiler arasında Alman Braun (18O5-1877), Eichler (1839-1887) ve Engler (1844-1930), Avusturya'lı Vettstein (1863-193l) ve İngiliz Hutchinson en önemlileridir.

Bunlardan Engler sisteminde tüm bitkiler organizas*yon kademeleri gözönünde tutularak 17 bölümde toplanmış*tır. 1-15. bölümler Sporlu bitkileri (Cryptogaraae), 16 ve 17. bölümler ise Tohumlu bitkileri içermektedir. Her bö*lümde kademeli olarak sınıf, takım, familya gibi sistema*tik gruplara ayrılmış, her bir bitkinin cins ve türünün bu sistem içinde yeri kesin olarak belirtilmiştir. Engler'in yöntemi bu açıdan günümüzde floristik araştırmalarda, ay*nı zamanda modern Herbaryum düzenlemelerinde en çok kulla*nılan yöntem olmuştur. 1900-1953 yılları arasında tamamlanabilen 107 ciltten oluşan "Das Pflanzenreich, Regni Vegetabilis Conspectus" (Bitkiler Alemi, Bitkiler Alemine Ba*kış) adlı eseri, son yıllarda Melchior ve Verdermann tarafından 1954-1964 yıllarında "Syllabus der Pflansen Familien" (Bitki Familyalarının Özeti) adıyla özetlenmiştir.

Wettstein ise Engler sistemini filogenetik görüşlere göre işleyip, değiştirerek "Handbuch der Systematischen Botanik" (Sistematik Botanik El Kitabı) adlı yapıtı oluşturmuştur. 1935 yılında yayınlanan son baskısında bitkiler alemi 9 kola (Phylum) ayrılmıştır. Kol ise sistematikte alemle bölüm arasında kullanılan, ancak son yıllarda uluslara*rası botanik nomenclatüründe bulunmayan bir sistematik birimdir. Biraz sonra değinilecek olan Hutchinson yönteminde de aynı birim kullanılmaktadır.

Hutchinson’ın "The Families of Flowering Plants" (Çiçekli Bitkilerin Familyaları) adlı yapıtında özellikle Angiospermae’ler yeni bir sınıflandırmaya alınmışlardır. Bu sınıflandırmada Dicotyledoneae'lar için filogenetik olma*yan bir yol benimsenmiş, bu bitkiler Lignosae: Odunsular, Herbaceae : Otsular olarak iki guruba ayrılmıştır.

Bitki sistematiği, botanik ilminde ki modern görüşle*rin ışığı altında sürekli bir gelişme içindedir. Özellikle son 30-40 yıl içinde Morfoloji, Anatomi, Ontogeni, Ge*netik, Sitoloji ve Palinoloji gibi botanik dallarında gö*rülen ilerlemeler bitki sistematiğine yansımış ve birçok değişiklikler ve yöntemlerin ortaya çıkmasına yol açmış*tır. Günümüzde bitki sistematiği İngiliz Davis, Tutin ve Heywood'la, Rus Komarov ve Takhtajan’la, Fransız Chadefaud ve Emberger'le, Alman Melchior ve Verdermann'la, Avusturya'lı Rechinger'le ve Amerika'lı Cronquist'le sürekli bir gelişim ve aşama içindedir.
Bitki Sistematiğinde Kullanılan Genel Sözcükler

Bitki Sistematiğinde Kullanılan Genel Sözcükler

Saptama, Tayin, Belgileme, Identification, Determination :

Bir bitkinin hangi taksonomik guruba, bir başka deyişle, hangi türe ilişkin olduğunu bulma işlemidir. Eğer incelenen bitkinin adı daha önce bilinen bir türe uyuyorsa, bitkinin tayini olanaklıdır. Ancak, incelenmek*te olan bitkinin botaniksel özellikleri daha önce adı bi*linen herhangi bir türe uymuyor ve bilinen taksonlardan tümüyle ayrılıyorsa, bu türün yeni bir tür olma olasılı*ğı belirir. O zaman bu türün uluslararası botanik nomenclatürü esaslarına göre yeni bir takson olarak adlandırılarak yayınlanması gerekir.

Tavsif, Niteleme, Description :

Herhangi bir taksonun niteliklerinin, özellikle morfolojik özelliklerinin düzenli bir dizin içersinde sıralanmasıdır.

Teşhis, Tanıma ya da Diagnosis :

Bir taksonun aynı kademede ve en yakın bağları olan öteki taksonlardan ayırıcı özelliklerinin ortaya konulması işidir. Bu iş bitki sistematiğinin en önemli aşamasını oluşturur. Teşhis işi için ilk olarak flora yapıtlarına, özellikle renkli flo*ra atlaslarına başvurulur. Yine monografik yapıtlar, Herbaryumlar yani bitki müzeleri, Arboretum ve Botanik bah*çeleri teşhiste sistematikçilere büyük ölçüde yardım eden araçlardır. Özellikle Herbaryumlarda binlerce bitki aynı zamanda bir arada incelenebilmektedir. Daha doğrusu herbaryumlar, sistematik ve floristik çalışmalarda zaman ve mekanı bir araya getirmektedir.

Dünyanın en büyük herbaryumlarından örnekler;
- İngiltere'de Londra Kew Garden (K),
- Edinburgh'ta Royal Botanic Garden Edinburgh (E),
- Rusya'da da Leningrad (L) herbaryumları


Sınıflandırma, Tasnif, Classification :

Bitkilerin bir düzen içinde sıralanmasıdır. Bu sıralama yapılırken daha önce adları verilen yöntemlerden birisi benimsenme*lidir. Genel olarak sınıflama üçe ayrılır, yapay, doğal ve filogenetik sınıflandırma..

Akrabalık, Relationship ve Yakınlık, Affinity:

Bu iki sözcük ise taksonlar arasındaki benzerlik ya da bağ*lılığı, genetiksel ve evrimsel yönlerden açıklamak için kullanılmaktadır.
Temel botanik terimleri

TEMEL BOTANİK TERİMLERİ

-A-


Abdomen: Karın, böceklerde vücudun son bölümü.
Absorbsiyon: Enerji ya da diğer bir maddeyi emebilme, soğurma.
Acoelomata: Sölom boşluğuna sahip olmayan canlılar. Endoderm ve ektoderm arası tamamen mezoderm ile doludur.
Aerob: Yalnızca oksijen varlığında yaşayabilen.
Amebosit (Ameboid): Amip benzeri hücreler.
Amilaz: Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim. Tükürükte bulunan haline “Pityalin" adı da verilmektedir.
Amitotik bölünme: Hücrenin boğumlanarak ikiye bölünmesi, amitoz bölünme
Amoeboid hücreler: Belirgin bir şekilde olmayan ve başka hücrelere farklılaşma potansiyeline sahip olan hücreler.
Anaerob: Yaşamı için oksijen varlığına gereksinim duymayan.
Analog: Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören organlar. ör. Midyedeki ve balıklardaki solungaçlar.
Anatrop: Tohum taslağını plesentaya bağlayan sap olan funikulusa göre 180 derece dönmüş, ters tohum taslağı.
Anteridyum Çiçeksiz bitkilerde ve mantarlarda erkek gametleri oluşturan kısa, silindirik yapıdaki kese.
Antikoagülan: Kanın pıhtılaşmasını önleyen madde.
Antropojen: Doğal bitki örtüsünün insanların çeşitli etkinlikleri sonunda özelliklerini yitirmesiyle ortaya çıkan yeni bitki örtüsü.
Arboretum: Doğru biçimde etiketlenmiş odunsu ve otsu bitkilerin teşhisi ve bilimsel araştırmalar amacıyla bir araya getirilip yetiştirildiği ortamlar.
Arillus: Döllenme sonrasında, bazı tohumların üzerinde oluşan ek örtü.
Arkegonyum: Genellikle şişe biçiminde, bir sıra verimsiz hücre tabakasıyla çevrilmiş boyun, karın kanal hücreleriyle yumurta hücresinden meydana gelmiş üreme organı.
Arkenteron: Embriyodaki ilkin bağırsak tüpü.
Arkeosit: Süngerlerde, besin depolayan amoeboid hücrelere verilen ad.
Asimetri: Herhangi bir simetri tipine sahip olmama durumu.

-B-

Bakteri: Prokaryot hücre yapısındaki mikroorganizma.
Balsam: Sıklıkla odunsu bitkilerden elde edilen reçine ve bu reçinelerden yapılan ilaç.
Basit yaprak: Yaprak ayası parçalara bölünmemiş, sap üzerinde bir parçadan oluşan yaprak.
Bentik: Deniz ve tatlı sularda dip ya da taban bölgesine ilişkin.
Bilateral simetri: Vücudun tam ortasından geçen bir düzlemin, vücudu iki eş yarıya (sağ ve sol) ayırdığı simetri tipi.
Bileşik yaprak: Yaprak ayası parçalara bölünmüş, yaprak çok sayıda yaprakçıklardan meydana gelir.
Biyolüminesans: Bazı canlılar tarafından, belirli bir metabolik yol izlenerek ışık meydana getirilmesi.
Biyom: Yaşam kuşakları. Yeryüzünün geniş alanlarına yayılmış bitki ve hayvanların doğal olarak kümelendirilebilicek özellikte olanlarının bulunduğu yaşama alanları.
Biyosfer: Canlıların birbirleriyle ilişkilerinin sürdüğü kayaç, su ve hava katmanlarından oluşan yeryüzü örtüsü.
Biyosfer: Embriyoda bulunan genç hücreler.
Blastopor: Embriyoda, dış hücrelerin içeri çökmesiyle oluşan ilkin girintinin açıklık kısmı, ilkin ağız açıklığı.
Blastosöl: Embriyonun erken safhasında, dış tabakadaki hücrelerin içeriye doğru bir girinti yapması sonucu oluşan, ilkin vücut boşluğu.
Brakte: Çiçek sapı yaprakçığı. Çiçek sapının kaidesinde, sapın gövdeye bağlandığı yerde bulunan yaprakçık.
Brakteol: İkinci derecedeki brakte. Çiçek sapının üzerinde bulunan küçük yaprakçık.

-C,Ç-

Calyx: Mercanlarda, kalsiyum karbonat yapıda olan, kase şeklindeki dış iskelet.
Cephalothorax: Baş ve gövdenin kaynaşmış hali.
Cercus (Serkus): Bazı canlı gruplarında, vücudun sonunda görülen ve çeşitli şekillerde olabilen, kuyruk benzeri uzantı.
Çenek: Çim yaprakları, kotiledon: Tohumlu bitkilerin tohumlarının çimlenmesiyle embriyolarından oluşan ilk yaprak ya da yaprakları.
Çok yıllık bitki: Yaşamlarını iki yıldan fazla sürdüren bitkiler.
Çomak hücreleri Retinada bulunan ve beyaz ışığa karşı duyarlı olan, çubuk şeklindeki hücreler.

-D-

Dekumbent: Kalkık uçlu. Yalnız dalların uç kısmı yukarı doğru yükselmişyerde yatık olarak gelişen bitki.
Dekurrent: Aşağı doğru sarkarak uzayan. Yaprak ayasının gövde üzerine yapışık olarak aşağı doğru uzaması.
Deltat: Eşkenar üçgen biçiminde. Yaprak sapı üçgeninin tabanının ortasında bulunur.
Dendroid: Ağaç dalı biçiminde dallanmış tüy.
Dendroloji: Botaniğin ağaç özelliğindeki bitkilerini inceleyen ve araştıran bilim dalı.
Dentat: Dişli. İri ve keskin olan dişlerin eksenleri yaprağa dikey durumdadır.
Dentikulat: Küçük dişli. Dentat ile aynı biçimde olup daha küçük olan diş.
Dentin: Kollajen ve kalsiyum tuzlarından oluşan, diş ya da pul yapısında bulunabilen sert madde.
Dentisid kapsula: Dişli kapsül. Açılma kapsülün uç kısmındaki dişlerin birleştikleri yerde olur.
Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına verilen ad.
Deuterostomia: Blastopor, ağız yerine anüsü oluşturur. Ağız daha sonra şekillenir. Genellikle, enterosöl sölom ve radial segmentasyon ile birlikte anılır.
Dış döllenme: Erkek ve dişi eşey hücrelerinin vücut dışında birleşmesi ile meydana gelen döllenme tipi. Dış döllenme görülen canlılarda genellikle üreme su varlığına bağımlıdır (suda gerçekleşir).
Diandrus: İki stamenli.
Diatom: Bir fitoplankton grubu.
Difüzyon: Molekül ya da iyonların, çok yoğun oldukları bir ortamdan, daha az yoğunlukta bulundukları bir ortama doğru yaptıkları geçiş hareketi.
Diklin: Bir eşeyli çiçek. Erkek üreme organlarının (andrekeum) ve dişi üreme organlarının (ginekeum) ayrı çiçekler üzerinde bulunması.
Dikotiledon: Embriyosunda iki çenek yaprağı bulunan bitki.
Dimorfizm: Bir tür içinde, iki farklı formun görülmesi durumu.
Dioik: Vücudunda dişi veya erkek üreme organlarından sadece birini bulunduran canlı, ayrı eşeyli.
Diploblasti: Embriyonik gelişim sürecinde sadece endoderm ve ektodermin oluşması, iki tabakalılık.
Diploid: Birbirinin aynısı halindeki çift kromozom setine sahip olan.
Diskoid: Disk biçiminde.
Distikus: İki sıralı. Yaprak ve çiçeklerin aynı düzlem üzerinde birbirlerinin ters yönünde sıralanması.
Divergent: Birbirlerinden ayrılmış ve uzaklaşmış şekilde.
Dorsal: Sırtsal yüzey. Sırt kısmı.
Dorsifiks: Sırttan bağlı. Flamentin antere sırt kısmından bağlı olması.
Döl değişimi: Eşeyli ve eşeysiz üremenin birbirini takip ettiği üreme sistemi, döl almaşı, metagenez.

-E-

Effektör: Sinir hücrelerinin bağlı olduğu ve sinirsel uyarılara karşı verilen cevabın yerine getirildiği bez, kas, hücre veya organlar, sonuçlandırıcı organlar.
Egzotik: Yerli olmayan canlılar.
Ekoloji: Organizmalarla çevrelerini ve bu iki varlık arasındaki karşılıklı ilişkileri araştıran bilim dalı. Doğanın yapısını ve işlevini araştıran bilim dalı.
Ekosistem: Doğadaki canlı ve cansız varlıkların karşılıklı etkileşim bağlarıyla oluşturdukları sistem
Ektoderm: Embriyo gelişimi sırasında oluşan 3 tabakadan en dışta olanı, dış deri.
Ektoparazit: Başka bir canlının vücudu üzerinde parazit olarak yaşayan canlı, dış parazit.
Ektoplazma: Hücre içerisindeki sitoplazmanın çevresel veya dış bölgesi, dış plazma.
Ekzoenzim: Dış ortama salgılanan enzim.
Elytra: Kın kanat, kitinleşmişi kanat yapısı.
Embriyo: Zigotun gelişmesiyle oluşan genç organizma.
Endemik: Belirli bölgeye ait canlı türleri.
Endoderm: Embriyo gelişimi sırasında oluşan 3 tabakadan, en içte olanı, iç deri.
Endoparazit: Bir canlının vücudunun içinde parazit olarak yaşayan organizma.
Endopeptidaz: Protein molekülünün iç bağlarını hidrolize uğratan bir proteinaz türü.
Endoplazma: Hücre içerisindeki sitoplazmanın orta veya iç bölgesi, iç plazma.
Enfektif: Enfeksiyona neden olabilme yeteneğine sahip.
Enfeksiyon: Bakteri, virüs, mantar ya da protozoonların organizmaya girmesi durumu.
Enterosöl sölom: Embriyonik gelişim sırasında arkenteron tavanında her iki yanda cepler oluşur. Daha sonra arkenteron ile bağlantılarını yitiren bu cepler, endoderm ve ektoderm arasında ara bir doku halinde gelişir. Bu ceplerin içindeki boşluklar bağırsaktan türediği için “enterosöl" adını alır. Sindirim sisteminden meydana gelen, cep şeklindeki vücut boşluklarıdır.
Entogami: Böcekler yoluyla tozlaşma.
Epidermal: Epidermisten köken alan, epidermis yapısından olan.
Epidermis: Epitel dokunun, en üst tabakası (genellikle vücudun en dış yüzeyini örten doku tabakası), üst deri.
Epifiz: Beynin tabanında bulunan bir iç salgı bezi.
Epigeik: Toprak üzerinde gelişen.
Epitel: Hayvanlarda organizmanın vücut dışını ve iç organlarını astarlayan doku.
Erdişi: Çift cinsiyetli, hermafrodit.
Eşey Hücresi: üremeden sorumlu hücre, gamet.
Eşeyli üreme: Erkek ve dişi bireylerin üreme hücrelerinin birleşmesiyle meydana gelen üreme.
Eşeysel dimorfizm: Erkek ve dişi eşeyler arasında vücut boyutu ve şekli, renk veya desen bakımından farklılıklar görülmesi durumu.
Eşeysiz üreme: Erkek ve dişi bireylerin ayrı üreme hücrelerinin söz konusu olmadığı, tamamen benzer genetik yapıda bireylerin oluşumunu sağlayan üreme tipi.
Eucoelomata: Gerçek sölom boşluğuna sahip canlılar. Endoderm ve ektoderm arasındaki boşluk, tamamen mezoderm ile astarlanmıştır.
Eutely: Canlının hayatı boyunca vücudunda bulunacak hücre sayısının sabit olması.
Evcik: Bazı çiçeklerde tohumların saklı bulundukları oyuklar.

-F-

Fagositoz: Büyük parçacıkların (besinlerin veya yok edilecek olan yabancı maddelerin), yalancı ayaklar yardımıyla hücre içerisine alınması.
Farinks: Ağız ve burun boşluklarıyla, gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk, yutak.
Fauna: Belirli bir ortamdaki hayvan türlerinin tümü.
Femur: Uyluk kemiği.
Feromon: Alan belirlenmesi, topluluk içinde hiyerarşik düzenin sağlanması ve üreme döneminde eşlerin birbirini bulması gibi durumlarda etkili olan, "dış hormon" olarak da adlandırılabilen kimyasallar.
Filotaksis: Gövde ekseni üzerinde yaprakların diziliş şekli.
Fitoplankton: Suda pasif olarak hareket eden (yer değiştiren) ve bitkisel özellik gösteren organizmalar.
Floem: Bitkilerde organik besin taşıyan borular, soymuk boruları.
Flora: Belirli bir alanda bulunan bitkilerin tümü. Bakteriler için de flora kelimesi kullanılır.
Folikül: Küçük kese şeklindeki yapıların genel adı.
Fosil: Günümüzde yaşamayan canlıların eski devirlerden kalma, taşlaşmış kalıntıları.
Foto-ototrof: Işık enerjisini kullanarak, ihtiyacı olan organik besin maddelerini üretebilen canlılar.
Fotoreseptör: Işığa duyarlı almaçlar.
Fotosentez: Klorofil taşıyan hücrelerde görülen, ışık enerjisinin kullanılmasıyla su ve karbondioksitten organik madde sentezlenmesiyle sonuçlanan tepkimeler zinciri.
Fototaksi: Işığa bir cevap olarak yapılan yönlenme hareketi.

-G-

Gal: Bitkilerde, böcek ya da mantar gibi organizmaların neden olduğu anormal gelişen yapılar.
Gamet: Üreme hücresi, eşey hücresi.
Gastrodermal: Gastrodermisten köken alan, gastrodermis özelliklerini taşıyan.
Gen: DNA molekülünün ortalama 1500 nukleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan parçası. Kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimi. Her gen, protein veya RNA molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur.
Genom: Bir organizmanın sahip olduğu genetik şifrelerin tamamı.
Gonad: Eşey hücrelerinin üretildiği organlar, eşey organları.
Gonopor: Eşey açıklığı, eşey organlarının vücut dışına açıldığı delik.

-H-

Habitat: Yetişme ortamı, bir canlının, bir türün içinde yaşadığı ortam.
Haploid: Tek kromozom setine sahip olan.
Hemoglobin: Alyuvarlar içerisinde bulunan ve yapısında demir taşıyan, kırmızı renkli bir solunum pigmenti.
Hemolenf: Bazı omurgasızlarda, hemosöl adı verilen vücut boşluğu içerisinde bulunan sıvı.
Hemolitik: Kan hücrelerine zarar veren.
Hemosiyanin: Bazı omurgasızlarda bulunan, demir yerine bakır içeren, mavi-yeşil renkli solunum pigmenti.
Hemosöl: Eklem bacaklılarda, gerçek sölom boşluğu yerine bulunan ve içinde solunum sıvısının dolaştığı vücut boşluğu.
Herbivor: Bitkisel besinler ile beslenen canlılar.
Hermafrodit: Çift eşeyli, her iki eşeyin organlarını birlikte taşıyan, er dişi, monoik.
Heterojen: Değişik karakterlere ya da yapılara sahip olan.
Heteronom metamerizm: Vücudu oluşturan segmentlerin, birbirinden farklı yapıda olması.
Heterospor: Mikrospor ve makrospor gibi morfolojik ve eşey bakımından farklı sporlar.
Heterotrof: Kendi besinini üretemediği için, organik besinleri dışarıdan almak zorunda olan canlılar (ardıbeslek).
Hidrostatik: Suda sabit bir şekilde kalmayı ve yüzebilmeyi sağlayan.
Hif: Sporların çimlenmesiyle oluşan ve birden fazla çekirdek taşıyan, silindir şeklindeki tüpsü iplikçikler.
Hipodermis: Dermis tabakasının alt bölümü.
Hipofiz: Beyin tabanında bulunan ve iki kısımdan meydana gelen bir iç salgı bezi.
Hipogeik: Toprak yüzeyinin altında gelişen ya da yaşayan.
Holoblastik bölünme: Hücre bölünmesinin, yumurtanın tamamında gerçekleşmesi.
Homolog: Aynı görevi görmeseler bile, embriyonik dönemde aynı dokudan köken alarak gelişmiş organlar.
Homonom metamerizm: Vücut bölümlerinin birbirine eş bölmelerden oluşması.
Homospor: Yosun ve eğreltilerde morfolojik olarak birbirinin aynı olmakla birlikte, eşey fonksiyonları negatif, pozitif biçimde olan sporlar, ızospor.
Humus: Toprak üzerindeki ve içindeki organik atıkların ayrışması sonucu oluşan kütle
Hücre dışı sindirim: Büyük moleküllü besinlerin, hücrelerin dışarıya verdikleri salgılar ile hücre içine alınmadan, yapı taşlarına ayrılması.
Hücre içi sindirim: Büyük moleküllü besinlerin, hücre içerisine alınarak, hücre içinde yapı taşlarına ayrılması.

-İ-

İç döllenme: Erkek ve dişi eşey hücrelerinin vücut içinde birleşmesi ile meydana gelen döllenme tipi. Erkek bireyin spermleri, belirli yapılar yardımıyla dişi vücuduna aktarılır ve dişinin vücudu içerisinde yumurta hücresini döller.
İki evcikli: Dioik.
İletim demeti: Bitkilerde organik ve inorganik besin maddelerinin iletiminin yapıldığı odun ve soymuk borularından oluşan yapılar.
İndikatör: Belirleyici. Bazı durumlara karşı hassasiyet göstererek ya da cevap oluşturarak, o durumlar hakkında ipucu veren.
İnsektivor: Böcekler ile beslenen canlılar.
İzospor: Benzer yapıdaki sporlar veya bu tip sporlara sahip canlılar, homospor.
İzotonik: Aynı ozmotik basınca sahip olan ortamlar. örneğin, Salpa'da kan, içindeki madde yoğunluğu (kan hücreleri, proteinler, mineraller vd.) bakımından deniz suyuyla eşdeğerdir.

-K-

Kambiyum: Bitkilerin iletim demetlerinde, bir ya da birkaç sıra meristematik hücre tabakasından oluşan, ikincil kalınlaşmayı ve enine büyümeyi sağlayan doku.
Kapsit: Virüslerin çekirdek asitlerinin dışında bulunan, tek tip ya da birkaç tip proteinden oluşan kılıf.
Karnivor: Hayvansal besinler ile beslenen canlılar.
Karotenoid: Sarı, turuncu, kırmızı veya kahverengi olan; yağda çözünebilen, çoğunlukla fotosentez tepkimelerinde de görev alan, bitkilerin çiçek ve meyve kısımlarında bulunan pigment grubu.
Karpel: Tohum taslaklarını ve özellikle tohumları örtmek için birkaç makrosporofilin kendi üzerlerine katlanarak ya da biraraya gelerek oluşturdukları tek ya da çok gözlü olabilen tohum zarfları.
Kazık kök: Ana kökün yan köklerden daha fazla gelişme göstermesi.
Kemoreseptör: Kimyasal maddelere karşı duyarlı olan almaçlar.
Kitin: Oldukça dayanıklı yapıda, N-asetil glikozamin'den meydana gelmiş, bir tür nötr polisakkarit.
Kloak: Bazı canlı gruplarında, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerinin son ürünlerinin dışarı bırakıldığı ortak tek açıklık.
Klorofil: Fotosentez tepkimelerinde güneş enerjisini kimyasal enerjiye çeviren, yapısında Magnezyum (Mg) içeren, yeşil pigment maddesi.
Kloroplast: Yeşil renkli klorofil pigmentini taşıyan plastit.
Knidosit: Omurgasızlarda görülen, içinde yakıcı kapsüller taşıyan, savunma veya beslenmede görevli olabilen özelleşmiş hücreler.
Kokon: İçine yumurta ya da tohumların bırakıldığı yapı.
Koleteral: Ksilem ve floemin üstüste bulunması.
Kommensal: Birlikte yaşayan iki canlı türünden birinin fayda sağladığı, diğerinin ise hiçbir şekilde etkilenmediği ortak yaşam biçimi.
Konakçı: Bir parazit canlının üzerinde yaşadığı diğer canlı.
Koni hücreleri: Omurgalıların gözlerinde, retinanın arkasında yer alan, koni şeklindeki, ışığa son derece hassas olan ve renkli görüntünün algılanmasından sorumlu olan hücreler.
Kontraktil vakuol: Tatlı sularda yaşayan bir hücrelilerde, açılıp büzülerek, fazla suyu ve metabolizma atıklarını hücre dışarına atmada görevli olan organel.
Kopulasyon: Çiftleşme.
Korda: Omurgayı oluşturan ilkin iç iskelet (Sırt ipi).
Kornea: Gözün en dışta bulunan sert tabakasının yaklaşık 1/6'sını oluşturan ön bölgesi, saydam tabaka.
Kotiledon: Çenek. Çim yaprakları.
Kökçük: Kara yosunlarında olduğu gibi, ilkel bitkilerde bulunan, tek ya da çok hücreden oluşmuş, kök görevini yapan basit yapılar. Rizoit.
Kromatofor: Pigment içeren ve canlının deri renginin değişiminden sorumlu olan organel.
Ksilem: Bitkilerde su ve mineral taşınmasından sorumlu olan borular, odun boruları.
Kupula: Fındık tipi meyveyi taşıyan, kadehe benzer yapı.
Kursak: Kuşlarda, boğazda kese şeklinde genişlemiş ve besin depo edilen bölge.
Kütikula: Su geçirmeyen, koruyucu, mumsu yapıdaki tabaka.

-L-

Larva: Bazı hayvanların hayat devrelerinde görülen ve metamorfoz sonucunda ergin hale benzeyecek olan yavru evresi.
Lenf: Lenf damaları içerisinde dolaşan, kan plazması ve lenf proteinlerinden oluşan dolaşım sıvısı, akkan.
Lentisel: Kovucuk. Mantar özüne dönüşmüş gövde kısımlarında havanın girip çıkmasını sağlayan aralıklar.
Lignin: Odun özü denilen su geçirmez madde.
Lipaz: Lipidleri (yağları), yağ asitleri ve gliserine parçalayan sindirim enzimi.
Lob/lop: Beyin, karaciğer gibi organların parçaları bölümleri.
Lokus: Kromozomların üzerlerinde genlerin bulunduğu özel yerler.
Lökoplast: Bazı bitki hücrelerinde yedek besin depolayan renksiz madde.
Lökosit: Akyuvar, fagositoz yapan, antikor üreten, renksiz kan hücresi.
Lümen: Tüp ya da kese şeklindeki bir organ ya da organelin iç boşluğu.
Lütein: Folikül hücrelerinde meydana gelen, yumurta sarısına renk veren pigment.

-M-

Makrofil/Makrosporofil Makrosporangiyumları taşıyan yapı. Makrofil de denir. Çiçekli bitkilerde pistile özdeştir.
Makroportal: Arkegonyumları oluşturan portal.
Makrospor: Megaspor. Makrosporangiumlardan meydana gelen büyük ve dişi olarak kabul edilen sporlar. Çiçekli bitkilerde embriyo kesesine özdeştir.
Makrosporangiyum: Makrosporları oluşturan yapı. Megasporangiyum da denir. Çiçekli bitkilerde polen kesesine özdeştir.
Matriks: İçinde biyolojik olayların oluştuğu cansız, sıvı ortam.
Mayoz bölünme: Eşey organlarında eşey hücrelerinin oluşması sırasında diploit ya da somatik kromozom sayısının yarıya indiği ve dört haploit hücrenin oluştuğu hücre bölünmesi. Redüksiyon bölünme. İndirgenme bölünmesi.
Melez: Herhangi bir karakter yönünden farklı iki arı dölün çaprazlanması sonucu oluşan heterozigot döl.
Mercek: Gözde ışığın doğru şekilde kırılmaya uğrayarak, ağ tabakaya düşmesini sağlayan yapı.
Meristem: Sürekli olarak bölünebilme yeteneğine sahip hücrelerin oluşturduğu embriyonik doku.
Meristem halkası: Büyüyen bitki ekseninde korteks ile merkezi parenkima dokusu arasında bulunan ve vasküler dokuyu veren meristem dokusu.
Meroblastik bölünme: Hücre bölünmesinin, yumurtanın belirli bir kısmında gerçekleşmesi.
Meşcere: Dış görünüm, tür bileşimi, yaş, yapı bakımından tek düzelik gösteren bitki topluluğudur.
Metabolizma: Canlı organizmanın hücreleri içinde meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir. ATP üretimi ve protein sentezi iki önemli metabolik reaksiyondur.
Metagenez: Eşeyli ve eşeysiz üremenin döngüsel olarak birbirini takip ettiği üreme sistemi, döl değişimi.
Metamerizm: Segmentli bir yapıy gösterme.
Metamorfoz: Canlının yumurtadan çıktıktan sonra, tam bir ergin görünümüne erişinceye kadar geçirdiği evrelerin bütünü, başkalaşım.
Metanefridyum: Sölom boşluğuna açılan boşaltım tüpçükleri.
Metanefroz: Omurgalılarda görülen ve ikincil böbreğin arkasından meydana gelen, en gelişmiş böbrek tipi.
Mezenşim: Embriyonun mezoderm tabakasından gelişen, daha sonra kas ve bağ dokusunu oluşturacak olan farklılaşmamış hücreler.
Mezoderm: Embriyo gelişimi sırasında oluşan 3 tabakadan, ortada olanı, orta deri.
Mezofil: Yaprağın üst ve alt epidermisi arasında kalan kısmı.
Mezonefridyum: Mezodermden gelişen boşaltım organı.
Mezonefroz: Omurgalılarda görülen, orta derecede gelişmiş böbrek tipi.
Mikrofil/Mikrosporofil: Tohumsuz bitkilerde bir tek damarlı doku şeridi içeren küçük bir yaprak. Mikrosporangiyumları taşıyan yapı. Çiçekli bitkilerde erkek organa-stamene özdeştir.
Mikroprotalyum: Anteridyumları oluşturan protal.
Mikrospor: Polen. Tohumlu bitkilerde üreme organı olan stamenlerde mayoz bölünmeyle meydana gelen erkek üreme hücreleri, çiçektozu. Çiçekli bitkilerdeki polene özdeştir.
Mikrosporangiyum: Mikrosporları oluşturan yapı. Polen kesesi.
Mikrotübül: ökaryot hücrelerde, hücre iskeletinin yapısına katılan, kamçılı ve sillilerde ise sillerin yapısına katılan, içi boş tüpçükler.
Misel: 1. Mantarlarda, hiflerin bir araya gelmesiyle oluşmuş yapılar. 2. Yağ moleküllerinin, çözünmediği bir sıvı madde içerisine bırakıldığı zaman oluşturduğu küçük partiküller.
Mitokondri: Hücrede enerji üretiminden sorumlu olan (oksijenli solunumun gerçekleştiği) organel.
Mitotik bölünme: Kromozomların kopyalanarak sayısının iki katına çıkarılmasını takiben gerçekleşen ve sonuçta yine diploid sayıda kromozom taşıyan iki oğul hücrenin meydana geldiği hücre bölünmesi tipi, mitoz bölünme.
Mitoz bölünme: Ökaryot hücrelerin tipik çekirdek bölünmesi. Kopyalanarak sayısı iki katına çıkmış kromozomların profaz, metafaz, anafaz ve telofaz safhalarını geçirdikten sonra bölünerek diploit sayıda kromozom kapsıyan iki oğul çekirdeğe ayrılmaları. Mitozu takiben sitoplazma bölünmesiyle hücre iki oğul hücreye ayrılır.
Mixotrof: Klorofil taşıdığı halde, heterotrof olarak da beslenebilen canlılar.
Miyelin kılıf: Sinir hücrelerinde, hücrenin belirli bir bölümü tarafından meydana getirilen ve akson adı verilen uzantıların üzerini kaplayarak koruma ve sinir iletiminde hız sağlayan örtü.
Monofiletik: Tek atadan köken almış.
Monohibrit: Tek karakter bakımından melez.
Monoik: Bir evcikli. Erkek ve dişi organların ayrı çiçeklerde fakat aynı bitki üzerinde bulunması.
Monokotiledon: Embriyolarında tek çenek yaprağına sahip bitki.
Monomer: Büyük moleküllerin hidrolizi sonucu oluşan en küçük yapı birimi.
Monosakkarit: Genel formülü (CH2O)n olan en basit şeker molekülü.
Mozaik gelişim: Embriyoya ait hücrelerin her birinin, vücudun farklı bir bölgesini meydana getirmek üzere belirlendiği gelişim tipi. Bu gelişim tipini gösteren canlılarda, embriyodan ayrılan herhangi bir parça, kendi başına tam bir birey olarak gelişemez.
Mukus: Koyu ve az akışkan özellikte, glikoprotein yapısında salgı, sümük.
Multipotent: Birden fazla farklı hücre veya doku tipine farklılaşabilme yeteneğine sahip olan. Hidralarda “interstitial hücreler" ve omurgalı embriyolarında “kök hücreler" , multipotent karakterdedir.
Musilaj: Yapışkan ve az akışkan karakterli polimerler.
Mutasyon: Bir canlının kalıtım özelliklerinde meydana gelen birdenbire ve kendiliğinden değişmeler.
Mürein: Bakterilerin hücre duvarında bulunan yapısal bir peptidoglikan.

-N-

Nasti: Bitkinin, uyaranın cinsine göre yaptığı fakat uyaranın yönüne bağlı olmayan davranışlar.
Nefridiopor: Omurgasızların boşaltım organları olan nefridyumların vücut dışına açıldıkları açıklık.
Nefridyum: Omurgasızların boşaltım organları.
Nermatosit: Knidosit hücrelerinin içeriği ya da kendisi.
Neoteni: Ergin halde larva özelliklerinin görülmesi.
Nimf: Başkalaşım gösteren böceklerde, dış görünüşü ergine benzeyen, fakat eşey organları ve kanatları tam olarak gelişmemiş evre.
Nod: Düğüm şeklinde yapı.
Notokord: İlkin sırt ipliği.
Nöron: Sinir hücresi.
Nörotoksik: Sinir sistemi üzerinde zararlı etkisi olan zehirli maddeler.
Nötr: Elektriksel yükü sıfıra eşit olan.
Nusellus: Tohum taslağında embriyo kesesini çevreleyen doku.
Nükleik asitler: Çekirdek içinde bulunan, genetik şifreyi taşıyan, yapılarında şeker bulunan asitler (DNA ve RNA).

-O,Ö-

Ocellus (çoğulu= Ocelli): Bazı omurgasızlarda ve diğer basit yapılı organizmalarda görülen, mercek de taşıyabilen basit göz, nokta göz.
Odun boruları: Bitkilerde çeşitli hücre tiplerinden oluşan, su iletimi ve destek görevini yapan doku. Ksilem.
Oksidasyon: (Yükseltgenme) Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime.
Omnivor: Hem bitkisel hem de hayvansal besinler ile beslenebilen canlılar.
Oocyst: Etrafı koruyucu bir kılıfla çevrili, olumsuz çevre koşullarına karşı dayanıklı yapıda olan yumurta hücresi.
Organel: Hücrenin içerisinde bulunan ve her biri farklı görevlerden sorumlu olan, daha küçük alt birimler.
Osmoregülasyon: Bazı sucul organizmaların, vücutlarının osmotik basıncını, yaşadıkları ortamın osmotik basıncına bağlı olmadan ayarlamaları.
Osmoz: Suyun yoğunluğunun çok olduğu yerden az olduğu yere doğru, yarı geçirgen zardan geçmesi.
Ototrof: Işık enerjisi veya kimyasal enerji kullanarak, inorganik maddelerden kendi organik besinini üretebilen canlılar (kendibeslek).
Ovaryum: Dişi eşey organı, yumurtalık.
Ovidukt: Yumurtaları, yumurtalıktan dışarı taşıyan kanal, yumurta kanalı.
Ovipar: Yumurtasını vücut dışına bırakarak çoğalan.
Ovipozitor: Yumurtaları yerleştirmeye yarayan yapı, yumurtlama borusu.
Ovovivipar: Bir plasenta oluşumuyla anne-yavru arasında bağlantı olmaksızın, yumurtası vücut içinde gelişen ve yavruyu yumurtadan çıktıktan sonra vücut dışına bırakan, yalancı doğum yapan.
Ovül: Tohumlu bitkilerde, döllenmeden sonra tohumu meydana getiren yapı.
Ökaryot: Zar ile çevrili gerçek organelleri bulunan hücreler. (Bkz. Prokaryot ve ökaryot hücreler arasındaki farklar)

-P-

Papilla: Tomur. Koni biçimindeki herhangi bir çıkıntı.
Parafiletik: Birden fazla atadan köken almış.
Parapod: Her vücut segmentinin yanında, bir çift halinde bulunan ve yer değiştirmeye yarayan yapılar.
Parazit: Başka türden bir canlının içinde veya üzerinde, kendisine besin veya barınak sağlayacak şekilde ancak aynı zamanda da diğer canlıya da zarar verecek şekilde yaşayan organizma, asalak.
Parankima: İnce duvarlı, nisbeten farklılaşmamış hücrelerden oluşan, yapı ve görevi değişebilen, yumuşak bitki dokusu, parankima. Yassı solucanlarda kas tabakasıyla bağırsak arasında bulunan çeşitli hücrelerden oluşmuş sert doku. Bir organın zemin dokusu.
Partenogenez: Yumurta hücrelerinin, sperm hücreleri ile döllenmeden mitoz geçirmeye başlayarak, bir canlıyı oluşturması şeklindeki üreme tipi.
Patojen: Zararlı, hastalık yapıcı.
Pektin: Özellikle bitki hücrelerinin orta lamelinde bulunan büyük moleküllü, karbonhidrat karışımı maddeler.
Pelajik: Deniz ya da göllerde tabana tutunarak ya da serbest halde yaşayan canlılar.
Penetrasyon: Nüfuz etmek, içine girmek, dalmak.
Peptidoglikan: Uzun polisakkarit zincirlerinin kısa peptitlerle (protein bağları) bağlandığı büyük moleküller.
Peptit: Aminoasitler arasındaki bağlar.
Periant: Çiçek örtüsü ve çiçek örtü yaprakları. Taç ve çanak yaprakların tümü. Bir çiçekte erkek organlar ve dişi organ dışında kalan parçalar.
Peristom: Yosunlarda (Bryofitler) kapsül açıldıktan sonra ağızda bir ya da iki sıralı silli halka yapısı. Silyat protozoonlarda, denizyıldızlarında, halkalı solucanlarda, böceklerde, derisi dikenlilerde, vb. ağız çevresi bölgesi.
Periton zarı: Karnın iç kısmını asarlayan zar, iki katlı karın zarı.
Peyzaj: Bir arazi parçasının ekolojik, biyolojik, yapısal ve tüm doğal özelliklerinin topluca anlatımı.
Pigment: Bitkilerde ve hayvanlarda bulunan renk maddelerinin genel adı.
Plankton: Suyun hareketiyle pasif olarak sürüklenen küçük canlıların genel adı.
Planktonik: Plankton yapısında olan ya da planktona ilişkin olan.
Plasenta: Anne ve yavru arasında, döl yatağı içerisinde kurulan ve madde alış verişine olanak tanıyan, damarlı ve süngerimsi yapı.
Plastit: Bitki hücrelerinde ve bazı bir hücreli canlılarda bulunan, çoğunlukla renk pigmenti de taşıyan bir organel.
Poikilotherm: Değişken vücut sıcaklıklı.
Polimer: Birden fazla benzer ya da farklı birimin, kovalent bağlarla birleşmesiyle oluşan yapı.
Polimerize: Polimer yapıda, polimer özelliği gösteren.
Polipeptit: çok sayıda aminoasidin birleşmesiyle oluşan organik molekül (örneğin protein).
Polisakkarit: çok sayıda monosakkaritten meydana gelen organik bileşikler.
Populasyon: Aynı türün bireylerinden oluşan yaşama birliği ve toplumudur.
Por: Açıklık, delik.
Predatör: Besin olarak diğer canlıları yakalayıp öldüren canlı, avcı.
Primer: Birinci derecedeki, ilkin, esas.
Proboscis: Genellikle vücudun ön kısmında ve ağız yakınında bulunan, veya tamamen ağız yapısını teşkil eden hortum.
Prokaryot: Zar ile çevrili olan gerçek organelleri bulunmayan organizmalar, bakteri ve mavi-yeşil algler. (Bkz. Prokaryot ve ökaryot hücreler arasındaki farklar)
Pronefroz: Omurgalılarda görülen en basit böbrek tipi.
Protallus: Protal. Haploit yapıdaki gametofit.
Proteaz: Proteinlerin peptit bağlarını koparak yıkılmasından sorumlu olan enzim, proteinaz.
Protonefridyum: Bazı ilkel omurgasızlarda görülen, bir uçta alev hücreleriyle başlayan ve dallanan kanalların bir merkez kanalla birleşerek, dışarıya açıldığı boşaltım organı tipi.
Protostomia: Embriyodaki blastopor, gelişerek ağzı oluşturur. Anüs, ağzın tam karşısında, arka bölgedeki ektodermin çökmesiyle gelişir. Genellikle, şizosöl sölom, spiral segmentasyon, ve mozaik gelişim ile birlikte anılır.
Protozoon: Tek hücreli canlılara genel olarak verilen ad.
Pseudocoelomata: Gerçek söloma sahip olmayan canlılar. Embriyonel dönemdeki blastosöl'ün devamıdır. Sadece dış kısmı mezoderm ile çevrilidir.
Pseudopod: Amip benzeri bir hücrelilerde ve fagositoz yapan diğer hücrelerde bulunan sitoplazma uzantıları, yalancı ayak.

-R-

Radial segmentasyon: Embriyoda, oluşan yeni hücrelerin birbirinin üzerine veya yanına gelecek şekilde ilerlediği segmentasyon tipi.
Radial simetri: Vücuttan diklemesine (yere paralel olarak) geçen tüm düzlemlerin, vücudu eşit iki parçaya ayırdığı simetri tipi, ışınsal simetri.
Radula: Yumuşakçalarda, üzerinde kitin diş sıraları taşıyan, ağız içi rende organı, dişi dil.
Red-tide: Dinoflagellata takımında yer alan alglerin, yılın beli dönemlerinde okyanuslarda çok hızlı bir şekilde çoğalmaları ve bu alglerin içerdikleri pigmentin renginin suda yoğunlaşması sonucu ortaya çıkan görüntü, kırmızı kuşak.
Reçine: Bazı odunlu bitkilerin salgıladıkları, katı ya da yarı akışkan, yarı saydam, suda çözünmeyen salgı maddeleri.
Rejenerasyon: Canlılarda eksilen, bozulan bir yapının tamamlanması, onarımı.
Reseptör: Belirli kimyasalların veya uyartıların tanıyıcısı konumunda olan, bazı hallerde de bunların hücreye girmesini veya bunlara karşı bir cevabın oluşturulmasını mümkün hale getiren yer veya yapı, almaç.
Retina: Gözde en iç kısımda bulunan, ışığa duyarlı hücrelerin, duyu sinirlerinin ve pigmentlerin bulunduğu, çift katlı ağ tabaka.
Ribozom: Protein sentezinden sorumlu olan organel.
Rizoid/rizoit: Kökçük.
Rizom: Genellikle toprak altında bulunan ve yukarı doğru filizler, aşağıya doğru kökler veren kalın, yatay gövde.

-S-

Saçak kök: Yan köklerin ana kökten daha fazla gelişmesi.
Saprofit: Ölü canlılar veya organik maddeler üzerinden beslenen, çürükçül, ayrıştırıcı.
Segment: Bir yapının, az çok birbirine benzeyen parçalarından her biri, bölüt.
Segmentasyon: Zigotta, sitoplazma büyümesi olmadan art arda görülen mitoz bölünmeler sonucunda, birbirine benzer hücrelerin oluşması.
Sekonder: ıkincil, ikinci derecede önemli olan, yan, tali.
Selüloz: çok sayıda glikozun birleşmesi ile oluşan, bitki hücrelerinin temel yapıtaşı olan yapısal bir polisakkarit.
Septum: Bölme.
Sesil: Bir yere bağlı olarak yaşayan.
Sferik simetri: Vücudun herhangi bir yerinden geçen tüm düzlemlerin, vücudu eşit iki parçaya ayırdığı simetri tipi, küresel simetri.
Sil: Bazı bir hücrelilerde hareketi sağlayan, bazı organizmaların da akciğer borularında senkronize hareket ederek, toz gibi. partikülleri akciğerden uzaklaştıran kamçı benzeri yapı.
Simbiyont: Başka türden bir canlı ile ortak yaşayan canlı. Bu birliktelik, her iki tarafın fayda ya da zarar durumuna göre farklı isimler alır.
Sinüs: Organların ya da dokuların arasındaki boşluk.
Sitoplazma: Hücre zarı içerisinde, çekirdek dışında kalan bütün canlı kısım ve bu kısmı dolduran viskoz yapı.
Soymuk boruları: Bitkilerde iletici hücreler olan, kalburlu hücreler ve kalburlu boru elementlerinden oluşan, besin iletimi, depo edilmesi ve destek görevlerini yapan doku. Floem
Sölom boşluğu: üç embriyo tabakasına sahip olan hayvanlarda, iç kısmı tamamen periton zarı ile kaplanmış olan gerçek vücut boşluğu.
Sperm: Erkek eşey hücresi.
Spermatofor: Bazı canlıların erkek bireylerinde, birçok spermin bir arada taşınmasını sağlayan kapsül.
Spikül: ığnemsi uzantılar.
Spiral segmentasyon: Embriyoda, oluşan yeni hücrelerin birbirinin tam olarak üzerine veya yanına denk gelmeyip, yaklaşık 45 derecelik bir kayma ile birbirinin üzerine oturduğu segmentasyon tipi.
Spongocoel: Süngerlerde vücut içi boşluğu.
Spor: Eşeysiz üremeyi sağlayan hücre.
Sporofit: Döl değişimi gösteren bitkilerde diploit ya da eşeysiz (aseksüel) evre.
Stamen: Erkek organ. Bir çiçekte başçık (anter) ve iplikçik (flamen)ten oluşan çiçek tozlarını (polen) oluşturan organ.
Statocyst: ıçerisinde denge taşı bulunan kesecik.
Stigma: 1. Eklembacaklılarda, trake sisteminin havayla temas ettiği açıklıklar. 2. Çiçeklerde, dişi üreme organının poleni aldığı uç kısmı.
Stilet: Yapışkan organ.
Subepidermal plexus: Deri altı sinir ağı.
Şizosöl sölom: Erken embriyonik evrede kopan iki blastomer, endoderm ve ektoderm arasına düşerek ilkin mezoderm hücrelerini oluşturur. ıki tabakanın ayrılmasıyla mezoderm gelişir. Mezodermden köken alan vücut boşluğudur.

-T-

Tagmata: Kaynaşmış ya da hareketli halde olabilen, özelleşmiş vücut bölümleri.
Tal/Tallus: Kök, gövde ya da yaprak gibi doku özelleşmesi görülmeyen, alglerde ve bazı aşağı yapılı bitkilerde görülen vücut yapısı.
Tek yıllık bitki: Yaşam devirlerini bir yıl içinde tamamlayan bitkiler.
Tentakül: Uzantı.
Testa:Tohum kabuğu. Tohum dış örtüsü.
Testis: Erkeklerde üreme hücrelerini oluşturan, aynı zamanda eşey hormonları salgılayan bir bez niteliği de taşıyan organ, erbezi.
Triploblasti: Embriyonik gelişim sürecinde her 3 tabakanın da (endoderm, mezoderm ve ektoderm) oluşması, üç tabakalılık.
Tüberkül: Topuzcuk şeklindeki küçük ve yuvarlak çıkıntı ya da kabartılar.

-Ü-

Üre: Memeli ve diğer hayvanlarda amino asitlerin yıkımı ile oluşan son ürün.
Üreticiler: Bir sistem içerisinde, güneş enerjisini organik moleküllerin bağ enerjisi şekline çevirebilen canlılar, besin üreticiler, ototroflar.

-V-

Vasküler sistem: Ksilem ve floemden oluşan bitki dokularında, ksilem tarafından su ve suda erimiş maddelerin, floem tarafından fotosentez ürünlerinin taşınmasını sağlayan sistem. İletim sistemi. Damar sistemi.
Vejetasyon: Bitkilerin sınıflandırılmasındaki, yöreleri gözetmeksizin fizyonomik ve ekolojik bakımdan bir bölgedeki bitki örtüsü. Bir yerdeki ekolojik koşullara bağlı olarak bulunan bitki örtüsü.
Vejetatif üreme: Yaprak ya da sap gibi vücut bölümlerinden eşeysiz olarak üreme.
Velum: 1. Medüzlerde, şemsiye yapısının kenarını çember gibi saran örtü. 2. Basidli mantarlarda, genç basidiokarpları örten yapı.
Ventral: Bir organizmanın karın kısmı.
Visceral kitle: İç organlar.
Viskoz: Akışkanlığı az olan sıvı.
Vivipar: Yavrunun, bir plasenta varlığıyla, anneyle arasında besin, gaz, vb. alışverişi olarak gelişimini tamamlaması sonucunda, gerçek doğum yapan.

-X-

Xantofil (Ksantofil): Sarı veya kahverengi bir karotenoid pigment grubu.

-Y-

Yolk Bezi: Besin maddesi üreten ya da depolayan bez ya da kese.
Yumurta: Dişi eşey hücresi.
Yumurtalık: Dişi bireylerde eşey hücrelerinin üretildiği, aynı zamanda eşey hormonları da salgılayan organ.
Yutak: Ağız boşluğu ve yemek borusu arasındaki kaslı kanal, farinks.

-Z-

Zigot: Dişi ve erkek eşey hücrelerinin birleşmesiyle oluşan, döllenmiş yumurta hücresi.
Zooid: Bir koloni içerisinde farklılaşmış olarak bulunan bireylerin her biri.
Zooplankton: Hayvansal özellik gösteren planktonlar.
Zoospor: Bir hücreli algler ve mantarlarda kamçılı, hareketli eşey hücresi.,
Bitkiler Aleminde Ağacın Yeri

Bitkiler Aleminde Ağacın Yeri
Bitkiler alemi yaklaşık 500 bin civarında türe sahiptir. Bunlar 7 bölümde toplanır.

1. Bakteriler
2. Mavi yeşil su yosunları
3. Algler, Esmer ve kızıl su yosunları, flagellate ve diatomeae'ler
4. Mantarlar
5. Kara yosunları
6. Eğreltiler
7. Tohumlu bitkiler
Bunlardan ilk dört tanesi, kök, gövde, yaprak gibi bölümlere ayrılmaz. Diğer 3 tanesi ise (yani: Kara yosunları, Eğreltiler, Tohumlu bitkiler) Gövdeli Bitkiler diye adlandırılır. Gövdeli Bitkilerin bir bölümü tohumlu bir bölümü tohumsuzdur.

1. Bölüm : Cryptophyta (Tohumsuz bitkiler)
Bu 500 bin türün yaklaşık 1/3'i tohumsuz bitkilerdir
2. Bölüm : Spermatophyta (Tohumlu bitkiler)
Geri kalanı yani yaklaşık 2/3'ü tohumlu (600'ü açık tohumlular; 200 bini çift çenekli ve 50 bini de tek çenekli olmak üzere kapalı tohumlular) bitkilerdir.

Ağaçlar bu bölüme girer...

Spermatophyta (Tohumlu bitkiler)

Bitkiler Alemi'nin en büyük bölümüdür. Spermatophyta'dan başka Phanerogamae, Embryophyta, Siphonogama adları da tohumlu bitkiler için kullanılır

  • Tohumlu bitkilerde gerçek kök, gövde, yaprak farklılaşması vardır.
  • Genelde karasal ortamlarda yaşarlar.
  • Üremeleri polenlerle olur.
  • Eşeyli ya da eşeysiz olarak ürerler.
  • Tohumlu bitkilerde sporofit evre egemendir ve gametofit evre birkaç hücreye indirgenmiştir.
  • Tohum oluştururlar.
Tohum oluşumu şöyle gerçekleşir: Polen taneleri ovül (Gymnospermlerde) ya da stigma (Angiospermlerde) üzerinde rüzgar, böcek, su vb taşıyıcılarla taşınırlar. Taşındıkları yerde oluşan polen tüpleri arkegonyum (Gymnosperm) ya da stillus (Angiosperm) boyunca yumurtaya doğru ilerlerler. Her polen tüpünün ucunda oluşan iki sperm hücresinden biri yumurtayı döller, diğeri ya bozulur (Gymnospermlerde) ya da embriyo kesesi içindeki iki çekirdekle birleşir (Angiospermlerde) ve döllenme tamamlanır. Döllenmiş yumurta arkegonyum ya da embriyo içinde büyür. Döllenmeden sonra tohum taslağı tohuma dönüşür. Böylece dinlenme halindeyken tohum taslağı (testa) ve endospermden oluşan üreme ve yayılma organı tohum oluşur.

Tohumlu Bitkiler İki büyük bitki grubunu içerir:

1. Gymnospermae (Açıktohumlular)
2. Angiospermae (Kapalıtohumlular)

Ağaçlar bu iki büyük bitki grubu altında sınıflandırılmaktadır.

Bitki İsimlendirme – Bitki Sistematiği

Birbiri ile yakınlığı, akrabalığı olan bitkileri bir sistem içinde inceleyen ve okutan bir botanik bilim dalıdır. Bu bilim dalına sistematik botanik denildiği gibi, taksonomi ya da kısaca sistematik de denilebilir.

Sistematik kelimesinin kökeni Yunancada Systema: Dizge, bir bütün oluşturacak şekilde karşılıklı olarak birbirlerine bağlı öğelerin tümüdür. O halde sistematik özet olarak “Sınıflandırma İlmi” anlamına gelmektedir.

Taksonomi sözcüğünün kökeni de yine Yunancada Taxis: Tertip ya da düzen, nomos ise kanun, yasa sözcüklerinden oluşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Taksonomi kelimesi de tertipleme, düzenleme yani “sınıflandırma ilmi” anlamına gelmektedir.

Bitki sistematiğinin amacı, bitkileri birbirleriyle olan doğal akrabalık derecelerini gözönünde tutarak ve filogenetik gelişimlerine dayanarak inceleyip, büyük ve küçük topluluklar halinde gruplandırmak, taksonomide belli kurallara göre bir sınıflandırma içerisine sokmaktır.

Sistematik yapılırken, ana takson (soy) olarak TÜR alınır.

Tür: Ana özellikler yönünden birbirlerine olağanüstü benzerlik gösteren ve kendi aralarında döllenerek verimli ya da üreyimli bireyler oluşturan topluluğa tür denir.

Türün üstünde ve altında sırasıyla aşağı da görülen sistematik birimler bulunmaktadır:

  • Divisio (Bölüm) .........phyta
  • Classis (Sınıf) ........opsida
  • Ordo (Takım) .......ales
  • Familia (Familya) .....aceae
  • Genus (Cins)
  • Species (Tür) Başlangıç takson
  • Subspecies (Alttür)
  • Varieta (Varyete)
  • Forma (Form)

Bilimsel anlamda; Bitki türleri ve öteki taksonlar, daima LATİNCE bir isim taşımaktadır.

İkili Adlandırma Sistemi (Biner Nomenclatür)

Bir bitkinin tam olarak tanınabilmesi için 1753 yılında ünlü İsveç’li botanikçi Linne tarafından ileri sürülen ` Biner Nomenclatür ` ya da ikili adlandırma yöntemi, günümüzde halen kullanılmaktadır.

Bu yönteme göre bir bitkinin adı genel olarak iki sözcükten oluşmaktadır. Birinci sözcük cins , ikinci sözcük ise tür adıdır.

Örneğin :

  • Pinus silvestris L.
  • Acer platanoides L.
  • Picea orientalis (L.) Link.
Tür adı çoğunlukla yere, şahsa, bitkinin çok önemli bir özelliğine veya bitkinin bulunduğu ormana göre verilen bir isimdir. Taksonlar arasındaki akrabalık ve yakınlık ilişkilerini bir düzlem üzerinde iç içe kutular biçiminde ya da bir apartman dairesinin odalarıyla açıklamak mümkündür.

Alttür: türler arasında en az bir özellikçe farkederek geniş coğrafik yörelerde yayılan, ya da yetişme yeri koşulları bakımından bir özellikçe ayrılan taksonlardır. Bu tanımlamaya göre alttür, coğrafik alttür ve ekolojik alttür olarak ikiye ayrılır.

Örnek olarak Türkiye'de doğal yetişen Göknar türlerini alırsak, son taksonomik görüşlere göre, ülkemizde doğal olarak yetişen Göknarlar iki türde ve beş alttürde toplanmaktadır:

  • Abies nordmanniana (Stev.} Spach.
  • A, n. subap. nordmanniana
  • A. n. subsp. bornmülleriana (Mattf.) Coode et Cullen
  • A. n. subsp. egui-trojani (Ascher. et Sint. ) Coode et Cullen
  • Abies cilicica (Ant. et Kotschy.) Carr.
  • A. c. subsp. cilicica A. c. subsp, isaurica
Varyete: türün yayılış alanı içersinde bulunan ve en az bir özellikçe birbirlerinden ayrılan taksonlardır.

Örnek olarak Pinus brutia Ten. (Kızıl Çam) 'yi verelim:

Pinus brutia Ten. var. pyramidalis : Tek ve düzgün gövdeli Kızıl çam varyetesi
Pinus brutia Ten. Var. agrophiotii Pap.: Birkaç gövdeden oluşan Kızıl çam varyetesi


Ağaç Halkaları

Kesilmiş bir ağaç gövdesi üzerindeki halkaları çoğumuz biliyoruz. Bir ağacın yaşını belirlemek için öncelikle bu halkalardan yararlanırız. Aslında bu halkalar ağacın yaşı yanında daha birçok önemli bilgi barındırır.

Ağaç halkalarının varlığı mevsimlerle yakından ilişkilidir. Mevsimsel farklılıkların bulunduğu kuzey yarıkürede büyüme sürekli olmayıp, ilkbaharla birlikte hızlanır, yazın azalır. İşte bu büyüme hızı farklılğından dolayı ilkbaharda oluşan odun dokuları açık renkli, yazın oluşan odun dokuları ise koyu renkli halkalar şeklinde görülür. Bu durumda bir açık ve bir koyu renkli halka bir yıllık bir büyümeye karşılık gelir. Yıllık halkalar diye bilinen bu halkaların sayısı ağacın yaşını vermektedir.

Yıllık halkaların bize sunduğu bilgiler ağacın yaşı ile sınırlı değildir. Bu halkalar yardımıyla;
  • Arkeolojik kalıntıların tarihlenmesi
  • Geçmişte oluşan erozyon ve çökelim hızının belirlenmesi
  • Radyoaktif karbon yoluyla saptanan yaşların doğrulanması
  • Önemli orman zararlarının veya yangınların gerçekleştiği tarihlerin anlaşılması
  • Geçmişte yaşanan iklim değişikliklerinin ortaya konması mümkün olur...
Çok genel olarak yıllık büyüme halkalarının yardımıyla geçmişte yaşanmış tüm bu olayları belirlemeye çalışan bilim dalına Dendrokronoloji denmektedir. Yaşayan dikili haldeki bir ağacın yaşı Artım Burgusu denilen bir alet yardımıyla bulunur. Ormancılık çalışmalarındaki mühendislik esasları çerçevesinde yapılan ölçüm işlemlerinde bu alet çok işimize yaramaktadır. Bu artım burgusu; yaşı ölçülecek ağacın gövdesinin yerden 1.30 m yüksekliğindeki bölgesinde, ağacın gövdesine çevirmek suretiyle sokulur. Daha sonra halka kaşığı yardımı ile ağaca zarar vermeden bir yaş halkası çubuğu dışarıya çıkarılır. Ve bu çubuk üzerinden ağacın yıllık halkaları kolayca sayılır. Tabi bu işlemin daha birçok teknik ayrıntıları bulunmakta olup, burada kısaca anlatmaya çalıştık... Yan tarafta bir artım burgusu bölümleri ile birlikte gösterilmiştir.

Bazı ağaç türlerinin çok uzun yıllar yaşayabildiğini biliyor musunuz? Dünyanın saptanmış en yaşlı ağacı Sierra-Nevada'nın (Kaliforniya-ABD) kuzeybatı yamaçlarında denizden 3275 m. yüksekte yetişmiş bir çam ağacıdır. (Pinus longaeva) 1963-1964 yıllarında yapılan tespitlerle bu ağacın yaklaşık 4900 yıllık olduğu anlaşılmıştı. Bu ağaç günümüzde ne yazık ki yaşamıyor, insanoğlu'nun acımasız testeresinden kurtulmayı başaramadı. 
Ağacın Boyunu Ölçme Yöntemi

Ağacın boyunu hesaplamak için yöntem

Name:  agacboyuc.jpg

Views: 471

Size:  42.2 KB

Bilinenler :

a : referans alınacak, boyu bilinen cismin, bize uzaklığı
b : ağacın bu cisme uzaklığı
d : ölçüm yapan insan boyu (göz hizası )
c : uzaklığını bildiğimiz bir noktaya koyduğumuz cismin boyu
a+b : bulunduğumuz yerin ağaca uzaklığı

İstenen :

f : ağacın boyu

Formül:

e = c x (a + b) / a

Ağaç Boyu ( f )= d + e

Örnek :

a : 0.5 m.
b : 2.5 m.
d : 1.7 m.
c : 0.5m.
a+b : 0.5+20.5=3m.

e = 0.5x (0.5 + 2.5) / 0.5
e= 3

Ağaç Boyu ( f )= 3+1.7 = 4.7 m.


Aslında burada olayın püf noktası şudur:

Eğer a mesafesi ile c boyunu aynı alırsak..yani kolumuzun boyu ile tuttuğumuz cismin boyunu aynı seçersek ve

işi basitce formüle dökersek.

a=c => f=a+b + d dir.

İnsanlar eskiden ağaca sırtlarını ters döner yürümeye başlarlarmış sonra eğilip bacaklarının altından ağacın boyunu tam görünceye kadar yürürlermiş. Ağacın boyunu gördükleri mesafede durup ağaçtan yürüdükleri kadar olan mesafeyi ölçerlermiş bu onlara ağacın boyunu verirmiş.

Name:  BOY.JPG

Views: 449

Size:  35.3 KB

Kızılderililer bir insanın eğilip gerisine baktığında bakış açısının (&) yaklaşık 45°derece olduğunu kabul etmiş.
böyle olunca yani &=45°ise A=A dır.
B yi yani gözümüzün yerden yüksekliğini eklersek de tam boyu buluruz.


Ağaç boyunu cetvelle de ölçebilir.

Name:  adsız (600 x 271).jpg

Views: 433

Size:  28.6 KB

Cetvelin alt ucu ağacın dip kısmına cetvelin üst kısmı da ağacın üst kısmına gelecek şekilde ağaçtan uzaklaşılır (bu arada ağacın dibinde birisi olmalı)
Ağaç cetvelin içine sığdığında durur ve göz hizasıyla cetveldeki 3 cmlik yerin ağaçtaki karşılığını arkadaşımıza tarif ederiz. Sonra arkadaşımızın koyduğu işareti metre ile ölçeriz, çıkan sonucu 10 ile çarparız. Bu bize ağacın boyunu verir

Bir yöntem de burada:
http://www.gp.com/EducationalinNatur...ctivities.html

Tomurcuk



Tomurcuk, yaprakları birbiri üzerine sıkıca kapanmış ve internodları henüz uzamamış bir embryonik sürgündür.(Lawrence, 1955)



Tomurcuklar sürgün üzerinde

(1) karşılıklı (çapraz karşılıklı),

(2) almaşlı (iki sıralı sarmal)

(3) sarmal olmak üzere üç ana tipte diziliş gösterirler.



Sürgün üzerinde yer alan tomurcuklara "yan durumlu" veya "lateral tomurcuk" tepede veya sürgün ucunda yer alanlara da "terminal tomurcuk" denir.



Bunlardan ayrı olarak yan durumlu tomurcuğun yanında gelişme gösteremeyen sürgün ucu kurumuş olarak bir çıkıntıhalinde bulunan tomurcuklara "pseudo-terminal, yalancı terminal tomurcuk" denir.

Kaynak: Bazı Yapraklı Ağaç ve Çalıların Kışın Tanınması (Prof. Dr. Faik YALTIRIK) 
Yaşını Saptama

AĞAÇLARIN YAŞI NASIL BELİRLENİR?
Kesilmiş bir ağaç gövdesi üzerindeki halkaları çoğumuz biliyoruz. Bir ağacın yaşını belirlemek için öncelikle bu halkalardan yararlanırız. Aslında bu halkalar ağacın yaşı yanında daha birçok önemli bilgi barındırır. Ağaç halkalarının varlığı mevsimlerle yakından ilişkilidir. Mevsimsel farklılıkların bulunduğu kuzey yarıkürede büyüme sürekli olmayıp, ilkbaharla birlikte hızlanır, yazın azalır. İşte bu büyüme hızı farklılğından dolayı ilkbaharda oluşan odun dokuları açık renkli, yazın oluşan odun dokuları ise koyu renkli halkalar şeklinde görülür. Bu durumda bir açık ve bir koyu renkli halka bir yıllık bir büyümeye karşılık gelir. Yıllık halkalar diye bilinen bu halkaların sayısı ağacın yaşını vermektedir. Yıllık halkaların bize sunduğu bilgiler ağacın yaşı ile sınırlı değildir. Bu halkalar yardımıyla;
  • Arkeolojik kalıntıların tarihlenmesi
  • Geçmişte oluşan erozyon ve çökelim hızının belirlenmesi
  • Radyoaktif karbon yoluyla saptanan yaşların doğrulanması
  • Önemli orman zararlarının veya yangınların gerçekleştiği tarihlerin anlaşılması
  • Geçmişte yaşanan iklim değişikliklerinin ortaya konması mümkün olur...
Çok genel olarak yıllık büyüme halkalarının yardımıyla geçmişte yaşanmış tüm bu olayları belirlemeye çalışan bilim dalına Dendrokronoloji denmektedir.*Yaşayan dikili haldeki bir ağacın yaşı Artım Burgusu denilen bir alet yardımıyla bulunur. Ormancılık çalışmalarındaki mühendislik esasları çerçevesinde yapılan ölçüm işlemlerinde bu alet çok işimize yaramaktadır. Bu artım burgusu; yaşı ölçülecek ağacın gövdesinin yerden 1.30 m yüksekliğindeki bölgesinde, ağacın gövdesine çevirmek suretiyle sokulur. Daha sonra halka kaşığı yardımı ile ağaca zarar vermeden bir yaş halkası çubuğu dışarıya çıkarılır. Ve bu çubuk üzerinden ağacın yıllık halkaları kolayca sayılır. Tabi bu işlemin daha birçok teknik ayrıntıları bulunmakta olup, burada kısaca anlatmaya çalıştık... Yan tarafta bir artım burgusu bölümleri ile birlikte gösterilmiştir. Bazı ağaç türlerinin çok uzun yıllar yaşayabildiğini biliyor musunuz? Dünyanın saptanmış en yaşlı ağacı Sierra-Nevada'nın (Kaliforniya-ABD) kuzeybatı yamaçlarında denizden 3275 m. yüksekte yetişmiş bir çam ağacıdır. (Pinus longaeva) 1963-1964 yıllarında yapılan tespitlerle bu ağacın yaklaşık 4900 yıllık olduğu anlaşılmıştı. Bu ağaç günümüzde ne yazık ki yaşamıyor, insanoğlu'nun acımasız testeresinden kurtulmayı başaramadı... 
Ölü Ağaç Kavramı

Ağaçların yaşam süreleri diğer canlılara nazaran çok daha uzundur. Ormanları oluşturan ağaç türlerin çoğu doğal ortamlarında birkaç yüzyıl rahatça yaşayabilirler. Ancak bunu abartan ağaçlar da vardır. Öyle ki; 1963 yılında Amerika'nın Kaliforniya eyaletindeki Sierra Nevada'nın kuzeybatı yamaçlarında bir çam ağacının (Pinus longaeva) yaklaşık 4900 yaşında olduğu belirlenmiştir. Bilim adamları longaeva türü çam ağaçlarının potansiyel ömürlerinin 6000 yıl olduğunu belirtmektedirler. Aslında bir çok ağaç türünün doğal yaşam süresi Pinus longaeva'da olduğu gibi binlerce yıl olabilmektedir. Örneğin Japon Sediri (Cryptomeria japonica) ve Ejderha Ağacı (Dracaena draco) birkaç bin yıl ayakta kalabilen canlılardandır.

Yaşam süresi bu kadar uzun olabilen ağaçların ölümü, doğal süreç içerisinde yaşlanma, tepe kırılması, kabuk yaralanması, fırtına devirmeleri, yangın, kar kırmaları, komşu ağaç rekabeti, böcek ve mantarların yol açtığı zararlar nedeniyle olmaktadır. Ancak bütün bu doğal sebeplerin dışında İNSAN ELİYLE meydana gelen ölümler daha çoktur. Yukarıda sözünü ettiğimiz 4900 yaşındaki çam ağacı bile insanın motorlu testeresinden kurtulamamıştır...

Ancak insanoğlu ağacın odunundan yararlanmak için onu kesmek zorundadır. Aslında bu Modern Orman İşletmeciliği yöntemlerinin de doğal bir sonucudur ve ormandan odun üretmek için ağaçlar kesilirler...

Günümüz ormancılığında, işletmecilik gereği insan eliyle yaşamı sona eren ağaçlar, netice itibariyle ormana zarar vermeyecek şekilde bilimsel esaslar dahilinde planlı ve sistemli bir kesime tabi tutuldukları için bir sorun teşkil etmezler. Ancak insanın etkisi dışında doğal nedenlerle ölen ağaçların yarattığı bir ikilem vardır ve bu ikilem günümüz ormancılarını ve bilim adamlarını oldukça meşgul etmektedir. Bu ağaçlar ormanda mı bırakılmalı, yoksa temizlenerek orman dışına mı çıkarılmalıdır?...

Modern orman işletmeciliğinde ormanlardaki devrilmiş, kırılmış **** dikili durumdaki ölü ağaçlar hem kalan kısımlarından yararlanmak için hem de zararlı böceklerin üremesine yol açmasın diye temizlenirler. Bu bir yerde doğru bir davranıştır. Çünkü ormanlardaki ölü ağaçlarda üreyerek çok büyük sayılara ulaşan ve sonra diğer canlı ağaçlara da saldırıp kitle halinde ağaç ölümlerine yol açan Ips sexdentatus gibi kabuk böcekleri vardır. Bu böcekler normalde sekonder zararlıdır. Yani fizyolojik bakımdan ölü ve hasta ağaçları tercih ederler. Ormanlarda bu tip ağaçların çoğunlukta olması böcekte kitle üremesine yol açar. Milyonlarca sayıya ulaşan böcekler orman içerisinde uygun üreme ortamı sağlayan ölü ve hasta ağaçlar yetersiz kalınca sağlıklı ağaçlara da saldırmaya başlarlar. Bu ise orman için yangından çok daha beter bir tehlike demektir. Nitekim sözünü ettiğimiz Ips sexdentatus türü böcek Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 1928-1994 yılları arasında 1.216.250 m3 Doğu Ladininin ölmesine yol açmıştır... Bu yüzden ormancılar kırık, devrik ya da dikili haldeki hasta ve ölü ağaçları hemen ormandan temizlerler...

Ancak öte yandan ölü ağaçlar, ormanlar ve içinde barınan canlılar açısından gözardı edilemeyecek ölçüde gereklidirler ve biyolojik çeşitlilik açısından bulundukları ortama çok büyük katkı sağlarlar. Çünkü ormandaki bir ölü ağaç; algler, mantarlar, likenler, yosunlar, böcekler, kuşlar ve küçük memeli hayvanların özel yaşama alanı olarak işlev görür. Ölü ağacın insan eliyle orman dışına çıkarılması burada yaşayan canlılarının yaşama ortamının yok olması demektir... Bilim adamları, ölü ağaçların orman işletmeciliğinin bir gereği olarak ormanlardan temizlenmesi nedeniyle bir çok özel canlı türünün ya yok olduğunu ya da soyu tehlike altına giren türler listesine (kırmızı liste) girdiğini belirtmektedir...

Günümüzde doğanın ve ormanların korunması, biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi kavramları uluslararası düzeyde ele alınan ve üzerinde hassasiyetle durulan konulardır. Nitekim 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde kısaca UNCED diye adlandırılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı toplanmış ve bu konferansta ormanların ve ormancılığın çevre konusundaki hayati önemi bütün açıklığı ile ortaya konmuştur. Bu konferansta ilan edilen `Ormancılık Prensipleri` çerçevesinde biyolojik çeşitliliğin korunarak sürdürülmesi şart koşulmaktadır.

Sonuç itibariyle;

Günümüz ormancılığında ÖLÜ AĞAÇ kavramı oldukça önemli bir yer tutar. Doğal nedenlerle ölen ağaçların ormanda bırakılarak diğer canlılara yaşama ortamı sağlaması, biyolojik çeşitlilik açısından son derece gerekli olmasına karşın zararlı böceklerin kitle üremesi yapmasına da yol açabilmektedir. Arada çok hassas bir denge vardır ve bu dengeyi bozmadan herşeyin yolunda gitmesini sağlamak gerçekten kolay bir iş değildir...
Alıntıdır. (www.agaclar.net)